2005/05/11

Kırık

Odada her şey kırık.Çerçeve kırık, vazo kırık, kapı ve pencere kolları kırık, kafam kırık, kalbim kırık.Bütün kırıkları toplamaya çalışıyorum yazılarımda, yazı makinem kırık.Ucunu cam kırıklarıyla açtığım kalemim kırık.Ben kırık.
Beyoğlu’nun ön olmayan yerlerinden birindeki ismini dahi hatırlamak da zorlandığım ücra dedikleri bir otelde kalıyorum.Otel kırık.Otelin ücra sayılabilecek, kimsenin önünden dahi geçmediği otuzyedi numaralı odada kalıyorum.Otuzyedinin yedisi kırık.Hayatım, üstünde bir televizyon olsa bile çalışmayacağına inandığım bir vhs video, otel sahibinin babaannesinin çeyizinden kalma olduğunu tahmin ettiğim perdeler, işsizlik maaşımın yarısından fazlası olan boş şarap şişeleri boş sigara paketleri ile korunuyor.
En son yazımı ne zaman yazdığımı hatırlamıyorum çok da umursamıyorum.Editörlerden birinin uzun bir süre herhangi bir yazı göndermememden şüphelenip odama geldiğinde, bir daha benden bir yazı istemeyeceğini anlamıştım zaten.Ne ben birilerine görünecek haldeyim ne de odam.Haklıydım.En çok haksız olmak istediğim konuda haklıydım.Bir şeyler çiziktirmeye çalışıyorum ama olmuyor.Bir şeyler yazmaya çalıştığım o kağıtlar hep aynı yere, diğer buruşturulup atılmışların yanına gidiyor.Kağıtlara verdiğim para aklıma geliyor ve yazmamaya karar veriyorum.Eskiden feyz aldığım pezevenk-müşteri kavgaları, travesti çatışmaları, uyuşturucu krizleri, fahişeler arası rekabet ve bütün bu olayların tesadüfen hep sonuna yetişen polislerin salak diyalogları yeterli olmuyor artık.Odadan dışarı çıkamıyorum.Her çıkışımda 1.Dünya Savaşı’nı hatırladığını zannettiğim Rum otel sahibi ve düşmanca bakışları karşılıyor beni.Suratında iki aylık ödenmemiş kira, canından ve işinden bezmişlikle yan yana.Görebiliyorum.Nadir çıkışlarımdan izlenimlerim kalmadı artık.Olay namına sadece kavga gürültü, düşüncelerden de sadece hiçlik kaldı.Düşüncelerimin yoklaşmasına engel olamıyorum.İnsan olduğumdan bile şüpheliyim artık.Hayvan gibi yiyor, içiyor, sıçıp uyuyorum.Arada rehine bırakmadığım kitaplarıma göz atıyorum.Etkilenmeyeyim diye fazla okumuyorum.Okuduğumda bir şeyler üretebileceğimi biliyorum.Ama kendimsel cümlelerden oluşmamasından korkuyorum yazdıklarımın.Sigaram bitmek üzere.Dışarı çıkmam lazım.
Sonunda dışarı çıkıyorum.Her şey farklı her şey ayrı bir devinim içinde.Dışında olan bir tek ben varım.En son dışarı çıktığımda giydiğim elbiselerin hala üzerimde olması bunu en iyi şekilde ispatlıyor zaten.Düşünsel olarak da değişen bir şey yok.Çünkü yazdığım herhangi bir şey yok.Fazla param da kalmadı ve maaşın yatmasına daha on iki gün var.Sigarayı azaltmam gerek.Yoksa azaltmak zorunda kalacağım.Bir saatçinin önünden geçiyorum.Ama hangi saatin doğru olduğuna karar veremeyecek kadar gerisindeyim zamanın.İstiklal’de insanlar kum gibi.Bu kumkumanın içinde nerdeyim hangi zerreciğim kestiremiyorum.Savrulup gitmek için uğraşıyorum.Ama laktik asit sarmış her yanımı sanki.Yorgunluğumu ifade edemiyorum kendime ve diğer zerreciklere.Daha bir kıskanıyorum savrulmalarını.Kıskandıkça içime gömülüyorum.İçimde bir şeyler bulmaya çalışıyorum.Eşeliyorum belki gizli bir hazine bulabilirim diye.Ama nafile.Etrafta gömülü ceset bile yok ganimetlerini alabileceğim.Birkaç kemik var ama onların da insan olduklarında şüpheliyim ben hayvanlaştıkça çevremdekilerde benleşiyor.
En sonunda içinde biraz ben olduğum oteli buluyorum.Kapanıyorum odama her zamanki gibi.Ölmeyi bile düşünüyorum.Onun bile benim için lüks olduğunu düşünüp vazgeçiyorum.Şey’den vazgeçiyorum.Her’den vazgeçiyorum.Her’im kırık.Şey’im kırık.Vaz’ım kırık.Geç’im kırık.Yorum’um kırık.Yeter artık.Bıktım kırıklardan, kırıklıklardan….
Odamı topladım.Alkolü bıraktım.Sigarayı ancak azalttım.Aslında hiçlikten bir hayat kurmak daha kolay.Kırıkları yapıştırmaktan daha kolay.Öyküler yazdım.Çok yazdım.Hatta ben bile beğendim.Editör bile geldi.Aslında ben çağırdım.Garip o da beğendi.Fahişeler yazdıklarımı beğenmişcesine bağrışıyor, travestilerin çığlıkları iltifat sanki, pezevenkler müşterilerine kıyaslamak için beni gösteriyor gibi.
Müzik mi duyuluyor ne?Ve maestro!!!

Hiç yorum yok: