Şehirhatlarının bir tayfasıyım şu son günlerde.Özellikle vapurların ikinci katının balkonunun izlenimlerinden sorumluyum.İskeleler geride bırakılmış sevgilileri hatırlatıyor nedense.Dinen caiz olan dört yarimden olsa gerek.
Kadıköy'den biniyorum ilk önce ve genellikle.Ve bırakıyorum Anadolu kokan yarimi iskelede.Hemen yerimi alıp hasret dolu gözlerle sallıyorum ellerimi.Haydarpaşa'dan sonra göremiyorum o narin elleri.Arkamı dönüyorum.Bir süre sonra hasret yerini vuslat heyecanına bırakıyor.Eminönü yarimi beklemeye koyuluyorum.Araya büyük bir petrol tankeri giriyor.Geç kalacağım için üzülüyorum.İnce belli bir çay,bir sigara sonra kavuşuyorum sevgililerin en eskisine.
Eski İstanbul'da yaşamaya alışmış yarim, ne zaman bir gökdelen görse Don Kişotluğa soyunuyor.Balık ekmekleri ya da sadece balıkları,turşucuları, kağıt helvaları arıyor gözlerimiz.Bulabildiğimiz biraz sosisli ve fazlaca insan.Yetinmeyi biliyoruz.Kalabalığın içinde kaybolmuyoruz.Tam olduğumuz yerdeyiz.Bizbizeyiz. Yetinemediklerimi yanıma alıp ayrılıyorum yanından.Yine aynı bakışlar yine aynı parmak devinimleri.Sırtım ona yüzüm İstanbul hanımına dönüyor artık.
Kız kulesi ve salacak göz açımın içinde.Sigarayı sevmediğini hatırlayıp üç paketi elli kuruş olan nane şekerlerinden alıyorum. Nanenin serinliği hanımımın utangaçlığına karışıyor.O anda bir yağmur alsın istiyorum ortalığı.O şemsiyesini açarken mendilini düşürsün, ben ıslak zemine değmeden uzanıyım o gül kokulu mendile.Maksadımız eski günler yâd olsun.İçime şuursuzca çekemeden mendili vakit yine ayrılık vakti.Mâlum İstanbul trafiği.Bir kıta yol tepiyorum yine sağıma köprüyü, soluma Topkapı'yı alarak.
Sözde çağdaş sevgili görünüyor sonunda.Cix cix gülüyor, tiki tiki yürüyoruz con con sevgilimle.Ama bir yozlaşmışlık var ortada.Herşey siyah beyaz olduğundan mıdır nedir?Beşiktaş'tan Ortaköy'e usulca bir yürüyüş tamamlıyor çapkınlığımı ya da çapsızlığımı.
Usul usul esmeyen lodosa karşı celallenmeye başlıyorum.Yüzon numaralı otobüse binip, köprüye yakın bir yerde iniyorum.Bu kadar ayrılığı katlanamıyorum.Bu kadar ayrıklığa.Köprüye gelince ortasında zıplamaya başlıyorum tüm gücümle, ikiye ayrılana kadar.Ayrılıyor ben gibi.Düşüyorum boşluğuna boğazın.Boğuluyorum.Karada, havada, denizde...Haykırıyorum İstanbul'a ama sesimi duyuramıyorum.Ayrılıkların acısı kalbimde, boğazın serin suları ciğerlerimde ölüyorum...
2005/05/31
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder