
Bir yerlerden ana haber bülteni bütün felaket tellallığıyla yağıyordu yavaş yavaş. İstemeden de olsa dinlemeye başladı. Etrafında kırmızı oklar sanki onu gösteriyor, dışına çıkamadığı daireler çevreliyordu kafasını. Kimdi bu saatte gelip uyku mahmurluğunu yaşatmayan? Kimdi az önce gördüğü rüyayı hatırlamamasını sağlayan? Önce dışarıdan geldiğini düşünüp pencereye yöneldi. Kapalıydı. Uykusunda ne zilin çaldığını ne de kapıyı açtığını hatırlamıyordu. Evin anahtarına sahip olanları düşünüp, gelebilecekler listesini üçe indirdi. Düşünce gücü diye iç geçirdi. Ayakları salona gidene kadar bir sürprizi kalmamıştı bile. Üstünü örtmeyi düşünecek kaç kişi vardı ki şu dünyada?
Önce nicedir o kadar beyaz görmediği banyoya takıldı gözleri. Sonra kahve yapmak için yöneldiği mutfakta çocukluğunun üzüm bağlarında geçirdiği yazlarından kalma patlıcan közlemesi kokusu patladı yüzünde. Mevsimi gelmiş miydi ki patlıcanın? Yoksa sera gazları altında mı yetişmişti? Umursamadı. Uzun zamandan sonra, uyandığında midesine inen ilk şey kahve değildi. Uzaktan tanıdık bir tat aynı zamanda anılarının gerçekliğiydi. Çoktandır kullanmadığı ocakta tekrar pişiyordu hayalleri. Bu kadar kısa sürede bunları yapan ve uyandığını fark edip hüzünlü bir o kadar da azarlayan gözlerle kapı girişinden bakan bu kişi annesinden başkası değildi.
-Zayıflamışsın, dedi annesi.
-Sen de, diye karşılık verdi.
Biri kaygı diğeri iltifattan oluşan teker kelimelik cümlelerinden sonra sarıldılar birbirlerine. Annesi tam bir şeyler söylemeye niyetlerinden anında susturdu onu. Ne diyeceğini zaten biliyordu. Annesi de karşılığını. Daha önce defalarca konuşulmamış mıydı? Annesi sıska kollarından tutup yüzüne baktığında dayanamayıp sordu.
-Neden?
-Ötenazi uygulanacak bir insana yapılacak iğne neden sterilize ediliyorsa o yüzden. Prosedür gereği. cevabını verdi o da.
Şu an konuşmak istemediği ama annesinin de konuşmak istediği yegane konuydu. Ayda bir anca gördüğü annesiyle ne konuşabilirdi ki başka? Eski alışkanlıkları tekrar su yüzüne çıkaran bu kısa sahneden sonra kahve yapmanın az da olsa bir kaçış imkanı vereceğini düşündü. İşe yaramıştı. Arkasını dönüp hazırladığı kahve boyunca annesi tek kelime bile etmemişti. Elinde fincanı feng shui felsefesine uygun hiçbir şeyle dekore edilmiş salona geldiğinde, annesi tek boş yer olan karşısına oturması için işaret etti. Bu sırada dolu olmasını umut ettiği sigara paketine doğru uzandı. Paketi hacmini kaybedene ve elinin içinde kaybolana kadar sıktı. Markete kadar gitmenin zorluğunu düşünse de annesi ile gerçekleşecek olan kaçınılmaz diyalogun erteleneceği de anımsayarak kapıya doğru yöneldi elindeki boş paketi annesine göstererek. O da çantasından çıkardığı bir karton dolu paketle cevap verdi. Ve tekrar oturmasını işaret etti. Hazırlıklı gelmişti. Ama bir karton? Deliğinden bile çıkarırdı insanı. Mecburen, yetmişlerden kalma, gelinin ilk defa sevişmesini kutlamak için yalaka akrabalarından çeyiz niyetine gelmiş, bir bacağı kırıldı kırılacak ahşap oymalı koltuğuna oturdu. Oğlunun pozisyonunu aldığını gören annesi hiç vakit kaybetmeden…
- Tekrar soruyorum neden? Bu defa sen abuk sabuk cevaplarını veremeyesin diye ben açık kapıları kapatayım. En son ne zaman yemek yedin? Ne zamandır evden çıkmıyorsun? İşi de bırakmışsın. O zaman evin kirasını neyle ödüyorsun? Neden bu haldesin? Ve en önemlisi bu saatte yatakta ne işin var? diye saydırdı..
- En son yemeğimi az önce yedim. Dün sigara almaya giderken evden çıkmıştım. İş demek artık sadece sabah uyanıp belli bir adreste belli bir görevi yerine getirmek değil. Evinde oturduğun yerden de para kazanabiliyorsun. Neden bu haldeyim? Bunu diğer sorudan sonraya saklıyorum. Sabaha kadar içtim. İçtikten sonra, ki muhtemelen artıklarını temizlemişsindir, içimdekileri döktüm doyasıya. Sonra tekrar doldurdum öğleye kadar ve zıbardım. Neden bu haldeyim? Kavgalar arasında geçmiş çocukluğumdan olabilir mi, ya da uyuyorum bahanesi ile beni terk edip giden sevgilimden, o da olmadı gerçek hayatın bana hiç mi hiç gerçeklik sunmadığını düşünüp bütün zamanımı diğer tarafa yakın bir biçimde geçirmeye çalıştığımdan mı? Sen seç. Birle ikiyi seçme ama. Biri çok defa seçtin ve biz çok defa konuştuk. İki zaten beklenen bir olaydı onu zaten geç. Üçüncüyü de hiç söylememişim farz et ki tartışmalarımıza yeni bir ünite daha eklemeyelim olur mu? şeklinde saydırmaya saydırmayla karşılık verdi.
Üst üstüne yakılmış üç sigara süresi boyunca yoktan seçmeli sorulara verilen boktan cevaplarla geçti zaman. Kimsenin tatmin olmayacağı baştan belli olan konuşma bittiğinde sessizce geçildi yemek masasına. Annesi bir bakıma yerine getirmişti içgüdüsel görevini.O yüzden sustu belki de. Çünkü dışarıdan gelen onca gürültüye rağmen içeriden tek duyulan ses metal kaşıkların adi porselen tabaklara çarptığı andakiydi. Yerine getirmesi gereken birçok görev varken hemen hiçbirini yapmayan –kendisine hain evlat diyordu-oğlu ise beş dakika önceki tatsız olaya aldırmadan, tadını çıkartarak büyük bir iştahla yedi yemeğini. Yemek bittiğinde annesi yakacağı sigaraya laf edecek gibi olduysa da vazgeçti.
Önce nicedir o kadar beyaz görmediği banyoya takıldı gözleri. Sonra kahve yapmak için yöneldiği mutfakta çocukluğunun üzüm bağlarında geçirdiği yazlarından kalma patlıcan közlemesi kokusu patladı yüzünde. Mevsimi gelmiş miydi ki patlıcanın? Yoksa sera gazları altında mı yetişmişti? Umursamadı. Uzun zamandan sonra, uyandığında midesine inen ilk şey kahve değildi. Uzaktan tanıdık bir tat aynı zamanda anılarının gerçekliğiydi. Çoktandır kullanmadığı ocakta tekrar pişiyordu hayalleri. Bu kadar kısa sürede bunları yapan ve uyandığını fark edip hüzünlü bir o kadar da azarlayan gözlerle kapı girişinden bakan bu kişi annesinden başkası değildi.
-Zayıflamışsın, dedi annesi.
-Sen de, diye karşılık verdi.
Biri kaygı diğeri iltifattan oluşan teker kelimelik cümlelerinden sonra sarıldılar birbirlerine. Annesi tam bir şeyler söylemeye niyetlerinden anında susturdu onu. Ne diyeceğini zaten biliyordu. Annesi de karşılığını. Daha önce defalarca konuşulmamış mıydı? Annesi sıska kollarından tutup yüzüne baktığında dayanamayıp sordu.
-Neden?
-Ötenazi uygulanacak bir insana yapılacak iğne neden sterilize ediliyorsa o yüzden. Prosedür gereği. cevabını verdi o da.
Şu an konuşmak istemediği ama annesinin de konuşmak istediği yegane konuydu. Ayda bir anca gördüğü annesiyle ne konuşabilirdi ki başka? Eski alışkanlıkları tekrar su yüzüne çıkaran bu kısa sahneden sonra kahve yapmanın az da olsa bir kaçış imkanı vereceğini düşündü. İşe yaramıştı. Arkasını dönüp hazırladığı kahve boyunca annesi tek kelime bile etmemişti. Elinde fincanı feng shui felsefesine uygun hiçbir şeyle dekore edilmiş salona geldiğinde, annesi tek boş yer olan karşısına oturması için işaret etti. Bu sırada dolu olmasını umut ettiği sigara paketine doğru uzandı. Paketi hacmini kaybedene ve elinin içinde kaybolana kadar sıktı. Markete kadar gitmenin zorluğunu düşünse de annesi ile gerçekleşecek olan kaçınılmaz diyalogun erteleneceği de anımsayarak kapıya doğru yöneldi elindeki boş paketi annesine göstererek. O da çantasından çıkardığı bir karton dolu paketle cevap verdi. Ve tekrar oturmasını işaret etti. Hazırlıklı gelmişti. Ama bir karton? Deliğinden bile çıkarırdı insanı. Mecburen, yetmişlerden kalma, gelinin ilk defa sevişmesini kutlamak için yalaka akrabalarından çeyiz niyetine gelmiş, bir bacağı kırıldı kırılacak ahşap oymalı koltuğuna oturdu. Oğlunun pozisyonunu aldığını gören annesi hiç vakit kaybetmeden…
- Tekrar soruyorum neden? Bu defa sen abuk sabuk cevaplarını veremeyesin diye ben açık kapıları kapatayım. En son ne zaman yemek yedin? Ne zamandır evden çıkmıyorsun? İşi de bırakmışsın. O zaman evin kirasını neyle ödüyorsun? Neden bu haldesin? Ve en önemlisi bu saatte yatakta ne işin var? diye saydırdı..
- En son yemeğimi az önce yedim. Dün sigara almaya giderken evden çıkmıştım. İş demek artık sadece sabah uyanıp belli bir adreste belli bir görevi yerine getirmek değil. Evinde oturduğun yerden de para kazanabiliyorsun. Neden bu haldeyim? Bunu diğer sorudan sonraya saklıyorum. Sabaha kadar içtim. İçtikten sonra, ki muhtemelen artıklarını temizlemişsindir, içimdekileri döktüm doyasıya. Sonra tekrar doldurdum öğleye kadar ve zıbardım. Neden bu haldeyim? Kavgalar arasında geçmiş çocukluğumdan olabilir mi, ya da uyuyorum bahanesi ile beni terk edip giden sevgilimden, o da olmadı gerçek hayatın bana hiç mi hiç gerçeklik sunmadığını düşünüp bütün zamanımı diğer tarafa yakın bir biçimde geçirmeye çalıştığımdan mı? Sen seç. Birle ikiyi seçme ama. Biri çok defa seçtin ve biz çok defa konuştuk. İki zaten beklenen bir olaydı onu zaten geç. Üçüncüyü de hiç söylememişim farz et ki tartışmalarımıza yeni bir ünite daha eklemeyelim olur mu? şeklinde saydırmaya saydırmayla karşılık verdi.
Üst üstüne yakılmış üç sigara süresi boyunca yoktan seçmeli sorulara verilen boktan cevaplarla geçti zaman. Kimsenin tatmin olmayacağı baştan belli olan konuşma bittiğinde sessizce geçildi yemek masasına. Annesi bir bakıma yerine getirmişti içgüdüsel görevini.O yüzden sustu belki de. Çünkü dışarıdan gelen onca gürültüye rağmen içeriden tek duyulan ses metal kaşıkların adi porselen tabaklara çarptığı andakiydi. Yerine getirmesi gereken birçok görev varken hemen hiçbirini yapmayan –kendisine hain evlat diyordu-oğlu ise beş dakika önceki tatsız olaya aldırmadan, tadını çıkartarak büyük bir iştahla yedi yemeğini. Yemek bittiğinde annesi yakacağı sigaraya laf edecek gibi olduysa da vazgeçti.
1 yorum:
sonuç değil bir süreç hikayesi. zaten diğerlerinin bir parçası. güzel olacak bu seri eminim :)
Yorum Gönder