2005/12/02

Kısaca


Bir yol ayrımındaydık. Ayrımına varamadan ayırdılar bizi. Sen sağa gittin ben selamate. Eden bulur dediler. Selam ettim seni buldum.Hemde sağsalim...

2005/12/01

Hapşırık

Hapşursam içimden çıkarsın diye korkuyorum
Hele bir de çok yaşarsam öyle,
Ölürüm, ağlarım dememi bekleme
Zaten yaşayamam uzun süre
An dedikleri o kısa zaman biriminde,
Boşaltırım damarlarımı hapşurduğum yere...

Ben ve Zetmeler

Engin denizlerde dalgaların kıyısındaki moleküle yansıyan güneş ışınlarının ücrasıyım. Yansıtılan fotonum fotojenik insanlara.
Cazip memleketime gelen nefret ettiğim turistlerin, nefret ettiğim gülümsemesiyim. Kendi kendime plasebolar dağıtan etrafıma iyi hissetmem için.
Faytım kılabım. Evet, Jack’in meme ucu benim. Biri yaladığında haz alıyor, emdiğinde süt veriyorum.
Külüm uzayıp giden içilmeyen sigaranın, daha mühim işlere satılan.
Tramvay vagonları arasındaki bir gerilip bir gevşeyen körüğüm ben. Üzerimdekilerin loplarını sıkıştırmak için.
Başına ismi bir türlü koyamadığım bir –koliğim ben. İsmin sıfatlaşmasına da karşı koyamadığım.
Pantolonlardaki bir türlü tek olamayan çift çizgiyim. Çizgilerini aşamadığım.
Kör bir fahişenin klitorisindeki barkodum ben. Her boşaltmada fiyatı okutturan.
Benzetmeyim. Neye benzediğimi bilmeden. Neden benzetildiğini sormadan. Zetmeye kalkmayın artık. Ben sadece ve sadece benim. Ardımı aramayın...

İç-Dış

Belli bir içim, belli bir dışım olsaydı eğer, içim dışım bir olurdu. Çünkü içimi dışıma açılan o sekiz delikten dökerdim doyasıya.Herhangi bir içi kalmayana dek.O kadar doluyum bu boşluk içinde.Ama boşluğu dolduramayacak hatta bir hacim kaplayamayacak kadar zerreciğim kıyaslandığımızda…

Yoz

Yozlaşmışlığın çorak topraklarında debeleniyorum. Televizyonu kastediyorum. Her kanal değiştirişimde kendimi zaplıyorum.Biraz Tarık Mengüç oluyorum, sonra A’dan Z’ye Esra Ceyhan, ezik ve komik olamayan sitcomlarda bulunma zorunluluğu olan salak karakterlerden biri oluyorum sonra.Kral TV’nin porselen dişli gerzek Vj’lerinden biriyim neden sonra. Akabinde ağlamayı beceremeyen bir Türk filmi karakteriyim. Haberleri sunan deccallardan biriyim sonra sadece kötü haber vermekle görevli. Hiç kimseye dokunmayan ama bin yıl yaşayan yılanım. Bütün rezilliğini, çekilmezliğini yaşamaya zorlanmış bu çetrefilli hayatın. Her deri değiştirişimde üzerimdekileri atamamakla yükümlü. Yerçekimi yetmezmiş gibi çullanan bütün iğrençlikler üstümde. Basınç. Onlar uyguluyor o basıncı ben bütün hücrelerimde dolaştırıyorum. Salgıladığım zehri kendi içime akıtıyorum. Onunla bile öldüremiyorum ne onları ne kendimi. Nasıl olduğunu kavrayamadığım bir şekilde zehir bile panzehir olagelmiş bu bozulmanın yanında.
Çözüm; kesin beni ve parçalara ayırın bir nükleer tesiste. ayrıldığımda parçalara titanyum duvarlar örün etrafıma ki sızdırmasın hiçbir bozulmayı. Ki bir çocuk yetişsin saf, dürüst, bilgin, masum sıfatlarını, yaşamak, sevmek, düşünmek fiillerini anlayarak…

Kayatozu

Hani umutla yaşayanlar vardır hayatı. Hani tepelerin ardına gizlenmiş denizin bulunduğu yörelere giderken, gördükleri her tepeciğin arkasında deniz olduğunu umanlar. Ben onlardan değilim. Ben o her tepeciğin diplerinde gözlerdeki denizi göremeyişin hayal kırıklığında yaşıyorum. İyice bakarsanız, orada kırıldığınız yerde, .orak kayalıklar arasında, hayatı boyunca sadece zannedilmenin ezikliği içinde, yaşam amacı suyu görebilmek, suya ulaşabilmek olan kum taneciklerini göreceksiniz. İşte o tüm tanecikler benim. Yanımdaki kayadan geriye kalanım. Diğer kaylar da kırılmayı, parçalanmayı bekleyen benim gibi insanlar.
Biz istiyoruz ki, yağmur tatmin etmesin bizi. Birileri alıp götürsün ve bıraksın bir koya. Dalgalar vursun, parçalasın bedenlerimizi ki anlayalım kırıklığın ne olduğunu…

Şeytana Alet Edevat Olmak

Hissizlik. Hiçsizlik.Sizlik.Bu Bermuda Şeytan Üçgeni arasında bir benlik yaratamayışımın hüznünü taşıyorum.Sadece yazmak için yazmak bir yerden sonra acı veriyor bensizliğime.Kıskanıyorum Chuck’ı yazdıklarını, düşündüklerini, düşündüklerini nasıl kağıda aktardığını, imgelemlerini.Ya da sadece utanıyorum hiçliğimden.Yersizim yeteneksizim. Kayboluyorum bensizliğimin çıkrıklı dipsiz kuyularında. Ama çıkrık bile bir um içinde çıkarmak istiyor bir şeyleri.Ama bendeki um ağzımı açıp kapatırken çıkardığım belli belirsiz bir ses olarak kaldı.Uzaklaşıyorum daha bir kendimden.Kendim ne ki?Bilmiyorum.Kendini bulmak deyimini bulana ısrarla sormak istiyorum kendimi nerede aramam gerektiğini.
Süper kahramanlık çok yakın bana.Hep bir Süpermen, Örümcek Adam, yada en az süper Batman.Yani dönüşüm geçirmeme az kaldı.Radyoaktif bir bok böceği arıyorum etrafta.İnsancıklardan başka canlı göremiyorum.Gördüklerimin gerçek olduğuna da inanmıyorum.İfade vermek istiyorum kendime.İfade etmek istiyorum kendimi.Sorguç da ben olayım.Lütfen bana birkaç soru bulun.Bulun ki bende bulmak neymiş bir anlayayım.Arayayım bulmak isteyip de ne olduğunu bilemediğim ‘şey’i.
Müzik de olmasa, kalemlerin mürekkepleri bitse, kömür bir dünya madeni olmaktan çıksa şu an ne yaparım bilmiyorum.Karar vermenin zamanı mı geldi ne?Bu boşluk beni derinlere çekmeye devam ederse, dünyanı merkezi bana zirve gibi gelmeye başlayacak.Hissediyorum.
Hissetmek de güzel aslında.Hissiyatsız robotlarla yaşamak, onlarla aynı otobüse binmek, yan yana yürümek, aynı havayı solumak(nasıl soluyabildiklerini hala anlamış değilim)bile istemiyorum.Bu yazdıklarımın da hiç bitmemesini istiyorum.Mürekkep dayansın sonsuza kadar.Belki sadece pazara kadar.O bile yeter bana.Anlatabilirim derdimi belki elli yedinci ya da seksen altıncı sayfada.Gereksiz iki yüz otuz sekiz sayfa arasından iki sayfa bulurum.Onlardır beni anlatan derim.Anlatamadıklarımı hiçe sayarım.Bu hiç de zor değil zaten….

Aldırma

Şu boktan dünya hakkında bir bok bilmiyorum.Bilmesem de olur zaten.Sadece kendimi bilsem yeter bana.Onu dahi bulamıyorum.Sistemi çoktan formatlamışım ve üzerine yenisini kuramamışım.Sebebini başlangıç disketimin olmayışına, bunları akıl edecek bir beynim olmayışına yormuşum.Yorulmuşum.Zaten yüzde dördünü kullanırken bundan da feragat etmişim.Geri kalanını aldırmışım.Zaten o kısmının işe yaradığın da şüpheliymişim. Haklıymışım…

Küf

Vapurun ikinci katında betondan can simitlerinin çaprazında herkesin izmaritlerle doldurduğu metal parçasının küfüyüm ben.Kaptana emanet ettim gezilerimi.Sınırlarını aşamayan bir kişilik o da.İki kıta arasını sınır, farklı dalgaları ise sınırı geçilmiş sayan.Ben öylesine bir küfüm doğa gereği, tabiatıma dönmeye çalışıyorum.Daha bir paslanıyorum dalgalar çarptıkça.Nem en sevdiğim yarim, en nefret ettiğim düşmanım.Adına aşk deyin kabullenirim.Böyleyim.